Gallery

Bozcaada (via Çanakkale)

20 Aug

Mart’taki Tiflis maceramızdan beri ilk kez bir tatil yapacak olmanın heyecanı çoktan başlamış olmasına rağmen bir türlü nereye gideceğimize karar veremezken; Cansu’nun Bozcaada teklifi cazizp geldi ve rotamızı Bozcaada’ya çevirmiş olduk.İşin doğrusu güzel bir tatil yapacağımıza dair inancımın dışında Bozcaada hakkında okuduğum onca olumlu yoruma rağmen hiçbir beklentim olmadan yola çıkmış olduk.İnsanın işten çıkıp arabaya atladığı gibi tatile gitmesi ise çok büyük bir keyif.

Biraz şarap biraz deniz…

Hava karardıktan sonra uzun süre gitmek gözümüzde büyüyünce ilk gece Çanakkale’de kalmaya karar verdik.Yaklaşık 3 saat süren yolculuğun ardından Gelibolu-Lapseki
feribotunu 7 dakika kala yakaladık.

Görevli bizden 4 lira isteyince şok olduk,ancak bu durum 21 lira isteyen başka bir görevlinin 4 liranın belediye harcı olduğunu söylemesiyle son buldu.Feribottan sonra yarım saat kadar daha gidince biraz geç de olsa otelimize varmış olduk.Hazır yeri gelmişken bahsetmekte fayda var, Çanakkale-Eceabat(Gestaş) feribotu feribotu hem çok daha modern hem de hızlı.Gelibolu’dan karşıya geçmek 40 dakika alırken,Eceabat’ten 20 dakikada geçebiliyorsunuz,ancak belirtmekte fayda var ki Lapseki-Çanakkale yolu Gelibolu-Eceabat’tan daha iyi.Bizi şaşırtan saat gece 1 olmasına rağmen Ramazan ayında bile sokakların hareketliliğiydi. Eski şehrin dar sokaklarına yayılmış bira masaları ise her ne kadar oturamasak da çok keyifli görünüyordu.Kaldığımız Kervansaray Otel’e ise restore edilmiş eski bir konak ev sahipliği yapıyordu. Hiçbir lüksü olmayan ancak temizlik standardları ve hizmet kalitesi yüksek olan bu otantik otele kişi başı 50 lira verdiğimizi düşününce ve Kervansaray Otel’i Çanakkale’de konaklamak için iyi bir alternatif olarak önerebiliriz.

Adının neden “Aynalı” olduğunu anlayamasak da kapalı bir çarşısı , saat kulesi , filmde kullanılan truva atı ve eski şehirdeki orjinal sokakları ve güzel binalarıyla bir haftasonu geçirmenin keyifli olabileceği bir kent Çanakkale. Bunun dışında Çanakkale ili içerisinde kalan Truva’yı ya da şehitlikleri gezmek için de merkezi bir konumu var Çanakkale’nin.

Her neyse nihai hedefimiz olan Bozcaada’ya doğru yola çıkmanın vakti geldi.Feribotların kalktığı Geyikli iskelesi her ne kadar 60 km ‘de olsa Çanakkale’den ulaşmak yolun durumu nedeniyle 1 saat sürüyor.Nihayet feribot’a binip de yola çıkınca karşınızda duran ve yeşilin hiçbir tonunun görünmediği ada bana pek bir şey vaat etmiyor gibi gelmişti.Ne zamanki feribottan inipde arabayla kasabanın yollarında ilerlemeye başladık, insanların Ada’yı neden bu denli sevdiğine dair bir fikrimiz oluşmaya başladı. Daracık sokaları ve geçen yüzyılın başından kalan güzel evleri Ada’ya güçlü ama bir o kadar sıcak bir kimlik kazandırıyor.Ada’da yürüdüğünüz her sokakta muhakkak sizi etkileyecek bir unsurla karşılaşıyorsunuz.Bu kimi zaman sokağın üzerini kaplayan asma, kimi zaman bir evin kapısı ya da rengarenk  çiçekler ve saksıları olabiliyor… Evlerin kendileri de şüphesizki çok güzel ancak kişilerin evlerine gösterdiği özen dışarıdan bile hissediliyor.Bütün bu sıcak kasaba havasının dışında ise Ada’da sizi bekleyen başka güzellikler de var…

Sanırım denizinden biraz bahsetmek gerekiyor Bozcaada’nın; rengi turkuazdan maviye dönen denizi öylesine temiz ve berrak ki açıldığınızda bile her an suyun dibini görebiliyorsunuz.

 Biz tercihimizi daha çok Ayazma’nın yanı başındaki Sulubahçe plajından yana kullandık.Ayazma’nın kalabalığından sonra Sulubahçe’nin tenhalığı insanı şaşırtıyor.Tabii, bu tenhalığını biraz da şezlong ve tesisi olmamasına borçlu Sulubahçe,ancak hafta içi Ayazma’da iyi bir opsiyon olabilir. Bunun dışında Tuzburnu ve Akvaryum koyunda da denize girdik ancak Tuzburnu’nun pek de etkileyci olduğun söyleyemeyeceğim.Akvaryum ise iyi bir alternatif.Özellikle Akdeniz’e alışık olanlara bir uyarı Bozcaada’da deniz öylesine soğuk ki denize girerken bir kez daha düşünmeniz gerekiyor

Malum bir de Rumlar’dan bize kalma başka bir güzelliği var Bozcaada’nın, o da şarap kültürü… Vasilaki,Karalahna ya da Kuntra olsun üzümleri gerçekten alıştığımızın dışında.İnsan tadına bakınca fark ediyor, bize İstanbul’da hep aynı şarapları içtiğini.Tabii, bu durum bizim gibi şaraba daha mütevazı bütçeler ayıranlar için geçerli.Şarap  olması için malum üzüm gerekiyor, o da bağlarda… Aslında Bozcaada’da alabildiğine bağlar var diyemeyeceğim zira, bozkırların ortasında küçük küçük bağlar görünüyor hep.İşin doğrusu nedenini hala anlayabilmiş değilim. Ancak Ada’nın dört bir tarafında “bir gün aynısından bizim de olsun” diyeceğiniz güzellikte bağ evleri görebilirsiniz

Şarap alabileceğiniz birden fazla firma var Ada’da.En ünlüsü malum Corvus, bize fazla aromalı biraz da pahalı geldi.Bunun dışında Talay ve Gülerada şarapları var.Biz kolay içimi ve ucuz fiyatlarının da etkisiyle Ataol şaraplarını tercih ettik. Ancak bir alternatif olarak Çamlıbağ şaraplarını da önerebilirim, özellikle de ücretsiz olarak yaptırdıkları gün batımı turları farklı bir aktivite olabilir.Genel olarka Polente fenerinden izlenilen gün batımını kendi bağlarından izleme şansını buluyorsunuz.İki tarafın denemiş biri olarak arabanız varsa Polente’ye  gitmenizi tavisye ederim.

Gün batımı

Bu ilgiyi hak etmediğini söyleyemeyiz ancak adaya gösterilen yoğun ilgi adadaki fiyatlara hem kalacak yer hem de yeme içme anlamında yansımış.Ama biz kalacak yer olarak
Kale’nin arka sokağındaki Fatma Hanım’ın evinde kalmayı tercih ettik,böylece gecelik 80liraya bir odamız olmuş oldu. Eğer ki, yüksek standardları olmayan ama ucuz bir alternatif arıyorsanız önerebilirim. Zira kaldığımız oda hem genişti hem de deniz manzaralıydı.Ancak, birazcık parayı gözden çıkardıysanız çok etkileyici butik oteller olduğunu söylemeliyim.(bkz.Kaikas Otel)

Bununla birlikte uzun zamandır yaptığımız en keyifli kahvaltıyı bize sunan “Rengigül” ün de aynı zamanda konaklama sağladığını hatırlatalım.”Rengigül” de kahvaltıyı evin bahçeesinde yapıyorsunuz. Ancak bu bahçe öylesine güzel ve özenli bir bahçeki bazen detaylar karşısında şaşkınlığa düşüyorsunuz. Daha bunun şakınlığını üzerinizden atamadan sizin için hazırlanmış sofraya oturduğunuzda kendinizi özel hissediyorsunuz.Zira güzelim bir akdeniz kahvaltısını biblolarla , çiçek ve yapraklarla bezemişler,buna bir de çalışanlar tarafından gördüğünüz özel ilgi eklenince hep hatırlayacağınız bir kahvaltı oluyor(Kişibaşı 20 lira).

Tabii bu kadar överek de beklentiyi çok yükseltmiş oldum,ama “Rengigül”ün beni haklı çıkacarağını düşünüyorum.Odalar gecelik 160 lira ancak bu fiyata bahsettiğim özel kahvaltının  dahil olduğunu düşününce oda için 120 lira vermiş oluyorsunuz.Yalnız önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor hem odalar hem de kahvaltı için.Kahvaltıdan söz açmışken Kale’ye bitişik olan “Martı”dan da bahsetmek isterim. “Rengigül” gibi son darece yalın ama bir o kadar da hafif ve lezzetli bir kahvaltısı var.

Deniz kenarındaki bu sevimli mekandaki kahvaltı da ayrıca keyifli oluyor.Ayrıca çok da kibar ve ilgili sahipleri var.Eğer kahvaltı yapacak birkaç gününüz olursa muhakkak “Martı”ya da uğrayın derim.Sizin de keyif alacağınıza inandığım bu kahvaltıya 15 lira vermeniz gerekiyor.

Martı’da Kahvaltı

Yemeklerden söz açılmışken yemek için alternatiflerden bahsetmek isterim.Çarşı’nın kale tarafında birbirini kesen sokaklara taşmış meyhaneler son derece özgün bir ambiyans yaratıyor. Mekanların görüntüsünden etkilenmemk elde deği.Bunlardan bir tanesi de “Asmalı Meyhane”. Ambiyans olarak çok başarılı olan bu mekanın yemekleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.Kesinliklekötü olmamakla birlikte mezeleri vasatı aşamıyor.Sıcakların belki de yoğunluktan dolayı pişirilmelerinde bir sorun vardı.Ancak fiyatları son derece makul.Sizi kesinlikle doyurabilecek bir sofradan şarapla birlikte kişibaşı 45 liraya kalkabiliyorsunuz.

Bir diğer akşam ise yine aynı yerdeki “Sandal”a gittik.”Sandal” adını duyurmuş bir mekan olduğu için rezervasyonsuz yer bulmak pek mümkün olmuyor.Burada da oturduğunuz masada kendinizi öylesine özel bir yerde hissediyorsunuz ki. Gerçi bu zamana kadar bahsettiğim her yerde aynı şeyi söylemiş oldum,işin doğrusu Ada’da genel olarak bu his hakim. Yine mezeler ve arasıcaklarla karnımız doyurduk.Ancak “Sandal”ın tadları çok orjinal ve başarılı.Özellikle mezeleri öyle her yerde bulabileceğiniz cinsten değil ayrıca çok da lezzetli.İşin doğrusu kalamar ızgara olsun ahtapotlu mücver olsun çok orjinal tadlar olmasına rağmen, hep yediğimiz ara sıcaklardan çok da lezzetli değildi. Bu muazzam atmosferde çok özel mezeleri sunan “Sandal”ın tek dezavantajı biraz pahalı olması.Kesinlikle gitmenizi tavsiye ettiğimiz bu mekanda içki içmeden de doyarım diyorsanız en az 50 lirayı gözden çıkarmanız gerekiyor.

Sandal’ın Mezeleri

Bir de “3 Müz”den bahsedeceğim. Son akşam biraz daha alternatif bir şeyler yapma isteğiyle iskelenin diğer tarafına yürüyelim dedik. Ve şu bir gerçek ki Bozcaada çok fazla sayıda özgün mekan barındırıyor.İnsanın gerçekten her birine girip biraz takılası geliyor.Her ne kadar tavsiyeler önemli olsada Ada’da gezerken mutlaka bir mekan çok hoşunuza gidecek ve birkaçını denemek isteyeceksiniz.Büyük olasılıkla da pişman olmazsınız, çünkü mekanlar ciddi bir kısmı hayatta keyifli bir şeyler yapmak için radika

Rüzgar Gülleri

l kararlar alanların eseri… Evet, “3 Müz” de yine böyle bir kararın sonucu..Dünya yemekleri yapan mekanın bahçesinin albenisine kapıldık ve içeri daldık.Ada konseptinin dışında olan yemekler 25-30 lira arasında değişiyor,bir değişiklik yapmak isterseniz tavsiye edilir…

Akşam içmek içmek isteyenler için mekanlar sonuna kadar açık, ama bizim gibi alternatif arıyorsanız ve biraz daha ekonomik olsun derseniz alın birkaç şişe şarap ve kalenin yanından devam eden yolu takip edin.Evler bitince bir benzerini Dubrovnik’te görebileceğiniz etkileyici bir kale manzarasıyla karşılşıyorsunuz, Venedikliler’in elinin değdiği belli oluyor…

İşte böyle, her ne kadar gitmesi göründüğü kadar kolay olmasa da size alışık olduğunuzun dışında son derece güzel bir atmosfer sunuyor.

Sokak

One Response to “Bozcaada (via Çanakkale)”

  1. nil September 19, 2011 at 8:54 pm #

    çanakkale de yaşıyorum her yazdığına kelimesi kelimesine katılıyorum bozcaada müthiştir ama assos u da görmeni kesinlikle tavsiye ederim.

Leave a reply to nil Cancel reply